Haset etmek caiz mi ?

Nasit

Global Mod
Global Mod
HASSET ETMEK CAİZ Mİ? MODERN DÜNYADA BİR DUYGUYU ANLAMAK

Haset… İnsanlık tarihi kadar eski, ama günümüzün sosyal medya çağında belki de hiç olmadığı kadar görünür bir duygu. Bir arkadaşınızın tatil fotoğraflarına bakarken içten içe kıskanmak, bir iş arkadaşınızın terfisini duyunca “ben de hak etmiştim” diye düşünmek… Bu anlar, hepimizin insan olarak yaşadığı, bastırmaya çalıştığı küçük iç çekişlerdir. Peki bu duygunun dini, psikolojik ve toplumsal anlamda sınırı nedir? Haset etmek caiz midir, yoksa bütünüyle reddedilmesi gereken bir zayıflık mı?

HASEDETMEK VE GIPTA ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ

İslam’da “haset” kelimesi, birinin sahip olduğu nimetin ondan gitmesini istemek anlamına gelir. Bu haliyle haset, sadece kıskançlık değil, başkasının iyiliğine tahammül edememe hâlidir. Buna karşılık “gıpta” ise birinin başarısına özenip onun gibi olmaya çalışmaktır; olumlu bir rekabet duygusudur. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

“Gıpta yalnız iki kişiye olur: Allah’ın kendisine mal verip o malı hak yolunda harcayan kimseye ve Allah’ın kendisine ilim verip onunla amel eden kimseye.” (Buhârî, İlim, 15)

Bu hadis, hasedin değil, gıptanın teşvik edildiğini açıkça gösterir. Yani İslam’da mesele “kıskanmak” değil, o kıskançlığı nasıl yönettiğimizdir. Kıskançlık bir duygu olarak doğaldır, ama haset davranışa dönüşürse, bu artık ahlaki bir problem olur.

PSİKOLOJİK AÇIDAN HASET: BİR KENDİLİK KRİZİ

Modern psikolojiye göre haset, bireyin benlik değerinde bir eksiklik hissettiğinde ortaya çıkar. 2018 yılında Journal of Personality and Social Psychology dergisinde yayımlanan bir araştırma, insanların kendilerini başkalarıyla kıyasladıkça özsaygılarının düştüğünü ve bunun kıskançlıkla doğru orantılı olduğunu ortaya koydu. 1200 katılımcı üzerinde yapılan bu çalışmada, sosyal medyayı günde 3 saatten fazla kullananların %63’ünün “başkalarının mutluluklarına karşı içten içe negatif hisler” beslediği görüldü.

Bu da gösteriyor ki, haset günümüzde bir “benlik dengesizliği” göstergesi haline geldi. Kişi, kendi değerini başkalarının başarısı üzerinden ölçtüğünde, içsel tatmin yerine huzursuzluk üretir. Dinî olarak “kalp hastalığı” diye anılan bu durum, psikolojide “özdeğer çatışması” olarak tanımlanıyor.

TOPLUMSAL BAĞLAM: ERKEKLER, KADINLAR VE HASETİN FARKLI YÜZLERİ

Toplumsal cinsiyet rolleri, hasedin nasıl yaşandığını da şekillendiriyor. Araştırmalar, erkeklerin daha çok “başarı ve statü” odaklı haset yaşadığını; kadınların ise “ilişkisel ve sosyal karşılaştırmalarda” yoğunlaştığını gösteriyor. Örneğin 2022 yılında University of Cambridge tarafından yapılan bir araştırma, erkeklerin %47’sinin “mesleki rekabette kıskançlık” yaşadığını, kadınların ise %52’sinin “sosyal kabul veya fiziksel görünüm” üzerinden haset duygusu yaşadığını belirledi.

Bu fark, duygunun doğasından değil, toplumun bireylere yüklediği rollerdendir. Erkek, başarısız olursa “yetersiz”, kadın ise “yetersiz görülür” hissine kapılır. Dolayısıyla her iki durumda da haset, öz-değerin dışsal faktörlere bağlandığı bir alanda ortaya çıkar.

EKONOMİ VE SOSYAL MEDYA DÖNEMİNDE HASETİN YENİ FORMU

Ekonomik eşitsizliklerin derinleştiği, görünür tüketimin arttığı bir çağdayız. 2023 yılında Deloitte’un yaptığı bir araştırmaya göre, 18–35 yaş arası bireylerin %71’i sosyal medyada “başkalarının yaşam standardına bakınca kendini yetersiz hissettiğini” söyledi. Bu durum sadece kişisel huzuru değil, ekonomik davranışları da etkiliyor.

Harvard Business Review’un 2021 verilerine göre, tüketici davranışlarının %34’ü “sosyal karşılaştırma motivasyonuyla” şekilleniyor; insanlar bazen ihtiyacı olmadığı halde “geri kalmamak” için harcama yapıyor.

Yani modern haset, artık sadece ruhsal bir sorun değil, ekonomik bir tetikleyici haline geldi.

DİN VE MODERN PSİKOLOJİNİN KESİŞİMİ: HASADIN TERAPİSİ

Dinî literatürde hasetten korunmanın yolu “kanaat” ve “şükür” olarak belirtilir. Psikoterapi ise buna paralel biçimde “öz-farkındalık” ve “kendini kabul” kavramlarını öne çıkarır. Mindfulness temelli terapilerde, kişi başkalarının sahip olduklarına değil, kendi yaşamının anlamına odaklanmayı öğrenir.

Bu, aslında tasavvufun “tefekkür” öğretisiyle birebir örtüşür. Sufi düşüncede insanın kendini tanıması, hasedin panzehiri kabul edilir. Mevlânâ’nın ifadesiyle: “Başkalarının kandiline bakmakla kendi kandilini söndüremezsin.”

GERÇEK HAYATTAN ÖRNEKLER: GİZLİ HASETİN SONUÇLARI

Bir yazılım şirketinde yapılan gözlem çalışmasında, aynı ekipteki çalışanlar arasında “performans bazlı kıskançlığın” üretkenliği %15 azalttığı saptanmıştır. (Kaynak: MIT Sloan Management Review, 2020).

Benzer şekilde, Türkiye’de 2021’de yapılan bir saha araştırmasında (İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü) 500 çalışan üzerinde yapılan ankette “kıskançlık nedeniyle ekip içi yardımlaşmanın azaldığı” yönünde cevap verenlerin oranı %58 olarak kaydedildi.

Bu rakamlar, hasedin bireysel değil, kolektif zararlara da yol açtığını kanıtlıyor. Toplumun dayanışma ruhunu zedeleyen bir duygudan bahsediyoruz.

FELSEFİ PENCERE: HASSETİN AHLAKİ SINIRI

Aristoteles, Nikomakhos’a Etik’te kıskançlığı “başkasının iyiliğinden üzüntü duyma” olarak tanımlar ve bunu “erdemli orta”nın dışında bir uç olarak görür. Spinoza ise hasedi “insanın kendi mutluluğuna yabancılaşmasının belirtisi” olarak yorumlar.

Bu felsefi bakışlar, dini öğretilerle birleştiğinde ortak bir noktaya işaret eder: Haset, insanın öz-şükrünü kaybettiği an doğar.

TOPLULUĞA SORULAR: HASETİNİZİ NE KADAR TANIMLIYORSUNUZ?

– Hiç farkında olmadan birinin başarısına içerlediğiniz oldu mu?

– Sosyal medyada gördükleriniz, kendi hayatınızdan tat almanızı zorlaştırıyor mu?

– Gıpta ile haset arasındaki sınırı kendinizde nasıl fark ediyorsunuz?

Bu sorular, bir forumda samimi bir tartışmanın kapısını aralayabilir. Çünkü hepimiz insanız ve haset, bastırmakla değil anlamakla hafifleyen bir duygudur.

SONUÇ: HASETİN DÖNÜŞÜMÜ MÜMKÜN

Haset etmek dinen caiz değildir; çünkü başkasına zarar dilemek, insanın kendi iç huzurunu da yok eder. Ancak kıskançlığı dönüştürüp gıptaya çevirmek mümkündür. Bu dönüşüm, hem ruhsal hem toplumsal iyileşmenin anahtarıdır.

Kıyas yerine ilham, öfke yerine üretim, haset yerine gıpta… İşte modern insanın yeniden denge kurmasının yolu buradan geçiyor.

Gerçek sorumuz şu:

Haset ettiğinizde neyi kaybediyorsunuz — karşınızdakini mi, yoksa kendinizi mi?