Anit
New member
[color=]Partilerin Mesaj Atması Yasal mı? Bir Telefonun Gece Yarısı Hikayesi[/color]
Selam forum ahalisi. Dün gece öyle bir şey yaşadım ki, anlatmasam içimde kalacaktı. Saat 00.37… Telefonum titredi. Karanlıkta gözlerimi zor açtım, “Acil bir durum mu?” diye düşündüm. Ekranda yazan şu: “Sevgili vatandaşımız, ülkemiz için aydınlık yarınlara birlikte yürüyelim! Oyunu bize ver!”
Yani, bildiğin politik mesaj. Uykumun en derin yerinde, bir partinin propaganda bildirisiyle uyandım. İşte o anda içimde iki ses konuşmaya başladı — biri stratejik düşünen Emre, diğeri empatiyle yaklaşan Derya. Hikâyemiz de tam burada başladı.
---
[color=]Emre: “Bu işin yasal tarafını çözmek lazım.”[/color]
Emre, tipik bir “mantık insanı”. Mühendis, hesap kitap adamı. Sabah işe giderken kahvesini içerken bile verileri analiz eder. Telefonundaki mesajı görünce hemen not defterini açtı.
“Öncelikle,” dedi kendi kendine, “bu mesaj hangi kanunla sınırlandırılmış olabilir? Kişisel Verilerin Korunması Kanunu mu, Elektronik Haberleşme Yönetmeliği mi?”
Forumda da hemen başlık açtı: “Siyasi partilerden gelen mesajlar KVKK’ya aykırı mı?”
On dakika geçmeden altına onlarca yorum geldi. Kimisi “benim de geldi!” diye yazdı, kimisi “yasal ama etik değil” dedi. Emre, her yanıtı tek tek okudu, not aldı. Stratejik bir plan yaptı:
1. İlk olarak e-Devlet’ten SMS onay durumunu kontrol edecekti.
2. Ardından YSK’nın bildirim rehberini araştıracaktı.
3. Son olarak, bu durumu hukuki zeminde değerlendirmek için bir dilekçe örneği bulacaktı.
Ama bir yandan aklına şu da takıldı: “Partiler bizim numaraları nereden buluyor?”
O an anladı ki mesele sadece hukuk değil; gizlilik, güven ve vatandaşlık ilişkisiyle ilgiliydi.
---
[color=]Derya: “Ama Emre, bu sadece bir mesaj değil.”[/color]
Derya, öğretmen. İnsanları anlamaya, empati kurmaya bayılır. Aynı mesaj ona da gelmişti ama tepki tarzı farklıydı. Kızmadı, kırılmadı, sadece düşündü: “Birileri, bana sesini duyurmak istiyor.”
O sabah okulda meslektaşlarıyla konuyu konuştu.
“Ben de aldım!” dedi biri. “Ama belki gerçekten inanıyorlar söylediklerine?”
Derya içinden, “Evet ama ben inanç istemedim, numaramı verdim mi ki?” diye geçirdi.
Derya, meseleyi bireysel haklardan çok toplumsal iletişim çerçevesinde gördü. Forumda Emre’nin açtığı başlığa şöyle bir yorum yazdı:
> “Bence mesele sadece yasa değil. İnsanlara rızaları olmadan ulaşmak, güven duygusunu zedeliyor. Bu tür mesajlar, siyasi iletişimi kişisel alana taşımak gibi. Ve bu, güven yerine rahatsızlık yaratıyor.”
Emre hemen cevap yazdı:
> “Katılıyorum, ama bu duygusal rahatsızlık hukuki çerçevede tanımlanmalı ki önlem alınabilsin.”
O anda ikisi arasında küçük bir tartışma başladı. Derya kalbiyle, Emre aklıyla yaklaşıyordu. Ama ikisi de aynı sorunun etrafında dönüyordu: “Siyaset, özel alana girebilir mi?”
---
[color=]Forumun Alevlenişi: Herkesin Telefonu Çalıyor[/color]
Bir süre sonra konu forumun en aktif başlığına dönüştü.
Bir kullanıcı yazdı: “Arkadaşlar, bana üç farklı partiden mesaj geldi. Ben artık seçim değil, spam savaşı yaşıyorum.”
Bir diğeri ekledi: “Numaramı sadece kargo şirketine vermiştim, yoksa sandık görevlisi mi beni buldu?”
Tartışma büyüdü, konular dallandı. Kimisi “haklarımızı aramalıyız” dedi, kimisi “bir mesajdan ne olacak” diye küçümsedi.
Ama herkesin içinde aynı duygu vardı: Rahatsızlık.
Derya yazdı:
> “Siyaset iletişimdir ama iletişim rızayla olur. Mesaj değil, diyalog kurmak gerek.”
Emre hemen ardından ekledi:
> “Ama Derya, bu tür mesajlar denetlenmedikçe sınır ihlali devam eder. Hukuki yaptırım şart.”
Forumun bir köşesinde mizah da eksik değildi. Biri şöyle yazdı:
> “Bu hızla giderse yakında tost makinesinden de oy isteği gelecek.”
Bir başkası:
> “Benim kedime bile ‘ülke için miyavla’ mesajı geldi, bu iş kontrolden çıktı.”
Mizah, öfkeyi hafifletti ama konunun ciddiyeti değişmedi.
---
[color=]Gerçek Sorun: Sınır Nerede Başlıyor?[/color]
Akşam olduğunda Emre ve Derya özel mesajda sohbet etmeye başladılar.
Emre: “Yasal olarak bakarsak, partiler seçim döneminde iletişim kurabiliyor ama sadece gönüllü onaylı listelerden. KVKK açık rıza olmadan veri paylaşımını yasaklıyor.”
Derya: “Yani numaramızın kimde olduğu bile kontrolümüz dışında… Bu sadece hukuk değil, güven krizi.”
Emre: “Doğru. Belki de çözüm sadece yasak değil, şeffaflık. İnsanlara ‘verini kim kullanıyor’ bilgisi verilmeli.”
Derya: “Ve belki biraz saygı. İnsanların özel alanına, kalbine, evine bu kadar girmemek gerek.”
İki farklı düşünce tarzı, ortak bir noktada buluştu: İnsan olmanın sınırları.
---
[color=]Bir Gece Sonrası: Telefon Sessizde[/color]
Ertesi gece saat yine 00.30’u gösteriyordu. Emre telefonunu sessize aldı, Derya uçak moduna geçirdi.
Ama o sessizlik içinde ikisi de aynı şeyi düşündü: “Artık hiçbir mesaj nötr değil.”
Forumda konu hâlâ aktifti. Bir kullanıcı yeni mesaj atmıştı:
> “Partilerin mesaj atması yasal olabilir, ama her yasal şey ahlaki midir?”
Bu cümle yüzlerce beğeni aldı. Çünkü mesele artık sadece bir mesaj değil, bir sistem meselesiydi.
Derya cevap verdi:
> “Ahlaki sınırlar bazen kanunlardan daha etkilidir. Çünkü insan, insanla güven kurar; sistemle değil.”
Emre ekledi:
> “Ama o güveni korumak için kurallar şart. Empatiyle başlayan, hukukla korunur.”
Forumun son sayfasında şu başlık parladı:
> “Belki de en doğru mesaj, hiç gönderilmeyendir.”
---
[color=]Sonuç: Bir Mesajdan Fazlası[/color]
Bu hikâyede bir mesajla başlayan rahatsızlık, aslında toplumun dijital çağda yaşadığı yeni sınavı anlatıyor. Kimin elinde verimiz var? Kim bize ulaşabilir? Ve en önemlisi, kim bunu hak ediyor?
Emre’nin stratejik yaklaşımı bize sistemin açıklarını gösterdi. Derya’nın empatik bakışı ise, bu açıkların aslında insan ilişkilerinden kaynaklandığını hatırlattı.
Partilerin mesaj atması belki teknik olarak yasal sayılabilir. Ama etik, kişisel alan ve toplumsal güven açısından hâlâ gri bir alanda duruyor. Çünkü dijital dünyada “izin” sadece bir buton değil; bir sınır, bir duygu, bir güven ifadesi.
Belki de asıl soru şu:
Biz mesajlara mı izin verdik, yoksa sessizce kendimize ulaşmalarına mı?
Selam forum ahalisi. Dün gece öyle bir şey yaşadım ki, anlatmasam içimde kalacaktı. Saat 00.37… Telefonum titredi. Karanlıkta gözlerimi zor açtım, “Acil bir durum mu?” diye düşündüm. Ekranda yazan şu: “Sevgili vatandaşımız, ülkemiz için aydınlık yarınlara birlikte yürüyelim! Oyunu bize ver!”
Yani, bildiğin politik mesaj. Uykumun en derin yerinde, bir partinin propaganda bildirisiyle uyandım. İşte o anda içimde iki ses konuşmaya başladı — biri stratejik düşünen Emre, diğeri empatiyle yaklaşan Derya. Hikâyemiz de tam burada başladı.
---
[color=]Emre: “Bu işin yasal tarafını çözmek lazım.”[/color]
Emre, tipik bir “mantık insanı”. Mühendis, hesap kitap adamı. Sabah işe giderken kahvesini içerken bile verileri analiz eder. Telefonundaki mesajı görünce hemen not defterini açtı.
“Öncelikle,” dedi kendi kendine, “bu mesaj hangi kanunla sınırlandırılmış olabilir? Kişisel Verilerin Korunması Kanunu mu, Elektronik Haberleşme Yönetmeliği mi?”
Forumda da hemen başlık açtı: “Siyasi partilerden gelen mesajlar KVKK’ya aykırı mı?”
On dakika geçmeden altına onlarca yorum geldi. Kimisi “benim de geldi!” diye yazdı, kimisi “yasal ama etik değil” dedi. Emre, her yanıtı tek tek okudu, not aldı. Stratejik bir plan yaptı:
1. İlk olarak e-Devlet’ten SMS onay durumunu kontrol edecekti.
2. Ardından YSK’nın bildirim rehberini araştıracaktı.
3. Son olarak, bu durumu hukuki zeminde değerlendirmek için bir dilekçe örneği bulacaktı.
Ama bir yandan aklına şu da takıldı: “Partiler bizim numaraları nereden buluyor?”
O an anladı ki mesele sadece hukuk değil; gizlilik, güven ve vatandaşlık ilişkisiyle ilgiliydi.
---
[color=]Derya: “Ama Emre, bu sadece bir mesaj değil.”[/color]
Derya, öğretmen. İnsanları anlamaya, empati kurmaya bayılır. Aynı mesaj ona da gelmişti ama tepki tarzı farklıydı. Kızmadı, kırılmadı, sadece düşündü: “Birileri, bana sesini duyurmak istiyor.”
O sabah okulda meslektaşlarıyla konuyu konuştu.
“Ben de aldım!” dedi biri. “Ama belki gerçekten inanıyorlar söylediklerine?”
Derya içinden, “Evet ama ben inanç istemedim, numaramı verdim mi ki?” diye geçirdi.
Derya, meseleyi bireysel haklardan çok toplumsal iletişim çerçevesinde gördü. Forumda Emre’nin açtığı başlığa şöyle bir yorum yazdı:
> “Bence mesele sadece yasa değil. İnsanlara rızaları olmadan ulaşmak, güven duygusunu zedeliyor. Bu tür mesajlar, siyasi iletişimi kişisel alana taşımak gibi. Ve bu, güven yerine rahatsızlık yaratıyor.”
Emre hemen cevap yazdı:
> “Katılıyorum, ama bu duygusal rahatsızlık hukuki çerçevede tanımlanmalı ki önlem alınabilsin.”
O anda ikisi arasında küçük bir tartışma başladı. Derya kalbiyle, Emre aklıyla yaklaşıyordu. Ama ikisi de aynı sorunun etrafında dönüyordu: “Siyaset, özel alana girebilir mi?”
---
[color=]Forumun Alevlenişi: Herkesin Telefonu Çalıyor[/color]
Bir süre sonra konu forumun en aktif başlığına dönüştü.
Bir kullanıcı yazdı: “Arkadaşlar, bana üç farklı partiden mesaj geldi. Ben artık seçim değil, spam savaşı yaşıyorum.”
Bir diğeri ekledi: “Numaramı sadece kargo şirketine vermiştim, yoksa sandık görevlisi mi beni buldu?”
Tartışma büyüdü, konular dallandı. Kimisi “haklarımızı aramalıyız” dedi, kimisi “bir mesajdan ne olacak” diye küçümsedi.
Ama herkesin içinde aynı duygu vardı: Rahatsızlık.
Derya yazdı:
> “Siyaset iletişimdir ama iletişim rızayla olur. Mesaj değil, diyalog kurmak gerek.”
Emre hemen ardından ekledi:
> “Ama Derya, bu tür mesajlar denetlenmedikçe sınır ihlali devam eder. Hukuki yaptırım şart.”
Forumun bir köşesinde mizah da eksik değildi. Biri şöyle yazdı:
> “Bu hızla giderse yakında tost makinesinden de oy isteği gelecek.”
Bir başkası:
> “Benim kedime bile ‘ülke için miyavla’ mesajı geldi, bu iş kontrolden çıktı.”
Mizah, öfkeyi hafifletti ama konunun ciddiyeti değişmedi.
---
[color=]Gerçek Sorun: Sınır Nerede Başlıyor?[/color]
Akşam olduğunda Emre ve Derya özel mesajda sohbet etmeye başladılar.
Emre: “Yasal olarak bakarsak, partiler seçim döneminde iletişim kurabiliyor ama sadece gönüllü onaylı listelerden. KVKK açık rıza olmadan veri paylaşımını yasaklıyor.”
Derya: “Yani numaramızın kimde olduğu bile kontrolümüz dışında… Bu sadece hukuk değil, güven krizi.”
Emre: “Doğru. Belki de çözüm sadece yasak değil, şeffaflık. İnsanlara ‘verini kim kullanıyor’ bilgisi verilmeli.”
Derya: “Ve belki biraz saygı. İnsanların özel alanına, kalbine, evine bu kadar girmemek gerek.”
İki farklı düşünce tarzı, ortak bir noktada buluştu: İnsan olmanın sınırları.
---
[color=]Bir Gece Sonrası: Telefon Sessizde[/color]
Ertesi gece saat yine 00.30’u gösteriyordu. Emre telefonunu sessize aldı, Derya uçak moduna geçirdi.
Ama o sessizlik içinde ikisi de aynı şeyi düşündü: “Artık hiçbir mesaj nötr değil.”
Forumda konu hâlâ aktifti. Bir kullanıcı yeni mesaj atmıştı:
> “Partilerin mesaj atması yasal olabilir, ama her yasal şey ahlaki midir?”
Bu cümle yüzlerce beğeni aldı. Çünkü mesele artık sadece bir mesaj değil, bir sistem meselesiydi.
Derya cevap verdi:
> “Ahlaki sınırlar bazen kanunlardan daha etkilidir. Çünkü insan, insanla güven kurar; sistemle değil.”
Emre ekledi:
> “Ama o güveni korumak için kurallar şart. Empatiyle başlayan, hukukla korunur.”
Forumun son sayfasında şu başlık parladı:
> “Belki de en doğru mesaj, hiç gönderilmeyendir.”
---
[color=]Sonuç: Bir Mesajdan Fazlası[/color]
Bu hikâyede bir mesajla başlayan rahatsızlık, aslında toplumun dijital çağda yaşadığı yeni sınavı anlatıyor. Kimin elinde verimiz var? Kim bize ulaşabilir? Ve en önemlisi, kim bunu hak ediyor?
Emre’nin stratejik yaklaşımı bize sistemin açıklarını gösterdi. Derya’nın empatik bakışı ise, bu açıkların aslında insan ilişkilerinden kaynaklandığını hatırlattı.
Partilerin mesaj atması belki teknik olarak yasal sayılabilir. Ama etik, kişisel alan ve toplumsal güven açısından hâlâ gri bir alanda duruyor. Çünkü dijital dünyada “izin” sadece bir buton değil; bir sınır, bir duygu, bir güven ifadesi.
Belki de asıl soru şu:
Biz mesajlara mı izin verdik, yoksa sessizce kendimize ulaşmalarına mı?